8 Nisan 2011 Cuma

yeni bir hayat daha...

Bu sıralar blogumu ne kadar ihmal ettiğimi farkındayım. Ama öyle geçerli bir sebebim vardı kii...
Yeni bir bebek bekliyoruz. Yeni bir hayat geliyor hayatımızın içine. Çok, çok heyecanlıyız elbette...
Bu dönem biraz zor geçiyor benim için. Hem 19 aylık kızım Dora hem de yeni bir bebek olunca tempo iki katına çıktı tabii ki. Dora durmak nedir bilmiyor yaşı itibariyle ve bende sürekli bir yorgunluk hali olunca iş, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Kendimi iyi hissettiğim her dakika Dora’yla beraber parka gidiyorum. Onunla bol bol oyun oynamaya çalışıyorum. Ve derken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum bile... Elbette ben gebelik dönemimde olduğum ve bütün kokulara hassas olduğum için bir süre bir yerlere gitme işine ara verdim. Gittiğim her yer bana o kadar çok kokuyor ki anlatmak mümkün değil. Bende bu dönem kızımla ve yeni bebeğimizle bolca vakit geçirerek geçirmeyi düşünüyorum. Sizlerle paylaşabileceğim yeni bir yer, yeni bir mekan olana kadar sizlerle başka paylaşımlarım olacak…
Sevgiler…

28 Ocak 2011 Cuma

Hastalık havası...

HERKES HASTA,HERKES GRİP

         İstanbul’da kiminle konuşsam hasta kiminle konuşsam yatak yorgan yatıyor. Bu hastalara bir süredir bizde eklendik ve bir süre mola vermek zorunda kaldık.2 hafta önce Edirne'ye gittim. Orada ki yemek deneyimlerimi yazamadan kızımın hastalığı baş gösterdi. Geçtiğimiz hafta da Adana’ya aile kahvaltımız için gittik. Lakin grip bu seferde benim yakama yapıştı. Şimdi bu satırları yazarken acaba kelimeler doğru mu diye bakamıyorum bile.Fakat ihmal ettiğim bloguma bir özür borçluyum. Biz kendi aramızda barıştık. Bundan sonra ihmal yok. Elbette sağlık olduğu sürece...

Sevgiler...

3 Ocak 2011 Pazartesi

ARNAVUTKÖY ÇİFTLİK

02.01.2011 PAZAR                       
Yeni yılın ilk pazarında Arnavutköy’de bulunan Çiftlik restorana  kahvaltı için gidelim dedik. Aslında 3 senedir var olan bu yerden uzun süre haberdar olmadığımı itiraf etmeliyim. Hatta önünden  defalarca geçmiş olmamıza rağmen, o cadde de öyle bir restoranın varlığından bi haberdik. İlk girişte insanı çok cezp etmediğini söylemeliyim. Fazla dağınık bir görüntüsü var. Girişte bir bar ve barın önün de sevimli minik ahşap el arabaları var. Bunlar içlerine portakal koyularak renklendirilmiş.
Kahvaltı yapmaya gittiğiniz bir yerde servisler kahvaltı tabağı şeklinde yapılıyorsa olabilecek en kötü şeyin beklemiş bir tabağın gelmesi olduğunu söyleyebilirlim size. Maalesef ki  ÇİFTLİKTE başımıza gelen durum da buydu. Peynirler kendilerinden geçmiş, domateslerse ölü sayılacak kadar kötüydü. Üstüne bir de soğuk çay eklenince çok iyi hissetmediğimi söylemeliyim. Ama güzel olan şu ki; bizimle ilgilenen bayana –ki sonradan adının Seda hanım olduğunu  öğrendim-durumu aktarınca elinden gelen çabayı göstermesi elbette bizi memnun etti.
Oturduğumuz yer hakkında da bilgi vereyim sizlere. Öncelikle içeriye girer girmez bir restoran bölümü var. Orası kapalı bir bölüm ve daha sıcak olur düşüncesiyle orada oturmaya karar verdik. Fakat 16 aylık minik kızımın bu karara katılmadığını ilan etmesi çok sürmedi. Tabii ki o bahçeyi istiyordu. Bahçede de küçük küçük localar şeklinde yerler oluşturmuşlar. Tüm servisleri oraya alarak kızımı memnun ettik. Bahçede dolaşan kedilere de “mavvvv” diyerek kızım orada çok keyifli zaman geçirdi. Çocuklar için bir alan düzenlemişler, küçük sevimli bir oyun evi koymuşlar. Hemen arkasında da kümes hayvanları vardı. Kızım daha önceden dedesinin çiftliğinden alışık olduğu için şaşırmadı ama yanımıza gelen  3 yaşında bir çocuğun şaşkınlıkla bakması beni başta şaşırttı. Ama daha sonra çocuğun yaşadığı apartmanda bu hayvanları canlı görme ihtimalini düşününce hiçte şaşırmadım. Kızımla anneannesi orada oyun oynarken bende locamıza geri döndüm.
Siparişimizden beğendiğim ve beğenmediklerimi sizlerle paylaşayım:
*Sucuklu yumurtayı beğenmedim. Sucukları bir tuhaf geldi bana.
*Menemeni harikaydı.
*Kahvaltı tabağı olarak gelen tabak beklemiş olduğu için; peynirler, domates ve salatalık çok kötüydü.
*Patates kızartması iyiydi.
*Çaylarımız başta soğuk olmasından dolayı kötüydü ama sonra gelen çaylar gayet iyiydi.
Havaların soğuk olması nedeniyle  çok kalabalık olmayan ÇİFTLİK restoran eminim ki yazın  sürekli dolu olacak. Çiftlik restoranın en büyük avantajı  şehrin çok merkezinde oluşu. Çocuklu aileler rahatlıkla gidebilir ve en önemlisi bahçe içinde insanı şehrin havasından uzaklaştırıyor. Aldığım bilgilere göre yaza yeni bir dekorasyonla girmeyi planlayan mekan da çok fazla değişiklik olması planlanıyormuş. Arnavutköy Kolaylar manavın sahiplerinin açtığı bu mekan umuyorum ki düzenlenerek yaza daha güzel bir mekan haline gelecek.

İletişim bilgileri:
Çiftlik  Balık Restaurant  Tesisleri
Kültür mah.Sekbanlar sok.NO:70 /Arnavutköy
Telefon: 212 265 29 03-04
Kolay bir yol tarifi  vereceğim sizlere; Akmerkezden Arnavutköy ‘e inen sokakta solda kalıyor.

GÜNEY RESTORAN

                                                                                                        01.01.2011
                                                                                                         Cumartesi
         GÜNEY RESTORAN(GALATA)


         Cumartesi günü havanın da güzel olmasını  fırsat bilip önce Beşiktaş’ta şöyle  keyifli bir gezi yaptık. Pazardan da taze taze sebzelerimizi aldıktan sonra eve gidelim derken bir anda kendimizi Galata’da bulduk. Planladığımız bir durum değildi ama arabaya binince bir anda Galataya da uğrasak hiç fena olmaz diye düşündük.
         Galata’yı İstanbula geldiğim günden beri çok severim. Her seferinde aynı duygularla ve heyecanla Galatada gezmek inanılmaz keyifli. Tabii ki her seferinde "H"le beraber bütün binaları restore edip, onları güzelleştirmemiz de cabası. Adeta o güzel evlere en büyük hediyemiz, eski güzel ve bakımlı hallerini geri vermek. Biliyorsunuz o semtte yeni yeni restorasyon çalışmaları başladı. Umuyorum ki yakın zamanda her yer cıvıl cıvıl olacak.
         Eminim ki hepimizin isteğidir Galata  bölgesinin tamamen  trafiğe kapatılması ve o canım sokakların güzelliğine yaraşır şekilde düzenlenmesi. Küçük küçük kafeler, özel ürünlerin satıldığı küçük butikler, her şeyin el yapımı olduğu sevimli İstanbul’a yakışan mağazalar …
            Bizim hala umudumuz var… Değişimler olmaya başlamış ve inanıyorum ki devam edecek. Dileğim bunların daha hızlı olması.
 Bu kadar gezdikten sonra acıktık ve biz de Galata kulesini gören Güney Restoran’a girelim dedik. Aslında yemek yemek için erken bir saatti ama yemek yemeden geri dönmek olmazdı. Ben kuru fasulye ve pilav yemek istedim. Bu arada bunca zaman İstanbul’da Güney Restoranda hiç yemek yemediğimi fark ettim. Halbuki bir dönem Galata’ya ne sık giderdim. Dedem “kuru fasulyeyi yapmayı bilmek lazım “derdi. Bende bu nedenle kuru fasulye istedim.”H“ içinde sucuklu pide istedik, yanına da ayran tabiî ki.
Servisi yoğunluk nedeniyle çok hızlı değildi. Beklemek zorunda kaldık bir süre. Eee sıkıldık tabii…Etrafı izledim ben de.Yabancı oranının daha fazla olduğunu fark ettim ve bir çoğunun ya lahmacun ya da kebap yediğini gördüm. Lezzetli olsa gerek ki yüzlerinde memnun bir ifade vardı. Dekorasyonu muhtemelen sahipleri tarafından yapılan bir yerdi. En azından ben öyle düşündüm. Kafede uyumluluk çok söz konusu değildi. Tarihi bir mekanın hemen yanı başında olunca insan daha Çok Şey bekliyor. Ama gene de sahipleri kendilerince ellerinden geleni yapmışlar. Keşke daha çok düşünülse üzerinde ve gelen tüm turistler Galata kulesinden etkilendikleri kadar etkilenseler kafelerden de… Ben bunları düşünürken bir baktım garson elinde bizim yemeklerle geliyor.
Gelelim yorumlara;
Kuru fasulye soğuk geldi, tadı elbette çok güzel gelmedi bu sebeple. Pilav kuru fasulyeye nazaran daha sıcaktı. Kıvamı güzeldi pilavın. Bu arada tadına bakmadan geçemediğim sucuklu pide gayet başarılıydı. Hatta ben kuru fasulyeyi H’e verip daha çok sucuklu pide yedim.
            Restoranda sulu yemek çeşitleri, pide çeşitleri, lahmacun, ızgara çeşitleri vs vs, yok yok yani …menüsünü zaten  göreceksiniz blogumda…
Hızlı bir şekilde yemeğimizi yedikten sonra tatlı ya da kahve almadan hesabımızı ödeyip çıktık restorandan.

 ***
Mekan tasarımı:  değişmesi gerekli
Menüler: sıcak olduğu sürece lezzetli olacağına eminim. Önemli bir detay da restoranın menülerinin çok eskimiş olduğu.
Müzikler: yabancı müzikler dinleniyordu genelde, Aklıma gelen bir detay da; Lcd tv vardı ve Fashion tv  izletilip duruyordu. Umarım sürekli bir durum değildir. Tarihi bir mekanda Fashion tv izlemek insana tuhaf geliyor

Galatanın sokaklarını biraz daha gezip o güzel yerin keyfini çıkardıktan sonra hiçbir aksilik olmadan evimize döndük.
*Bu arada İstanbul da yaşayanlar bilirler. Bu şehirde her gün o kadar çok kargaşa olur ki bir yerlerde bu durumun sizin başınıza gelmemesi düşünülemez  hale gelmiştir maalesef… bir gün bir bakarsınız kadının biri size deli gibi küfürler eder. Ne olduğunuzu bile anlamadan oradan bir an evvel uzaklaşmak istersiniz.
Renkli bir şehirde yaşadığımızı düşünen o kadar çok insan biliyorum ki… bu gibi durumlardan bahsedince sanki başka bir evrenden bahsediyormuşum gibi dinlerler beni …

Yeni yerler, yeni lezzetlerle hep birlikte olmak dileğiyle....
Sevgiler...